Sultan Ahmet
Camisi’nin emsalsiz siluetinin ucube gökdelenler tarafından bozulmasının
vebali, Çamlıca’ya beton cami yapmakla kaldırılamayacak kadar ağırdır.’
Başbakan Erdoğan'ın 'Traşlayın dedim traşlamadı. Beş yıldır sahibiyle
konuşmuyorum' dediği ve tarihi yarımadanın siluetini bozan Zeytinburnu'ndaki
gökdelenler için mahkemeden yıkım kararı çıktı. Ancak mahkemenin verdiği
kararın da hem hukuki hem de mali açıdan farklı sonuçları var. Sorunun hukuki
ve mali sonuçlarına dikkat çeken Hürriyet yazarı Taha Akyol, sözkonusu
gökdelenlere ruhsatın AKP'li belediyeler tarafından verildiğine dikkat çekti ve
Başbakan Erdoğan'a "Bin yıllık, beş yüz yıllık ‘Tarihi Yarımada’nın ve
Sultan Ahmet Camisi’nin emsalsiz siluetinin ucube gökdelenler tarafından
bozulmasının vebali, Çamlıca’ya beton cami yapmakla kaldırılamayacak kadar
ağırdır. Hukukta bunu gidermenin yolları da var, yeter ki siyasi irade
konulsun" diye seslendi. İşte Taha Akyol'un yazısında ilgili bölüm...
Ucubeyi yıkmak SİLUET diye özetlenen konuya devam ediyorum. Maalesef
İstanbul’da 1990’larda İnönü Stadı’nın yanında dikilen “Gökkafes” çakılıp
kaldı, hukuken artık yapacak pek bir şey yok. Zamanında, önleyecek veya yıkacak
siyasi irade gösterilmediği için, mahkeme kararları kâğıt üzerinde kaldı. Bugün
de İstanbul’da ‘Tarihi Yarımada’nın siluetini bozan gökdelenler çözüm getirmek
siyasi iradenin, iktidarın elindedir. Evet, hukuken bu mesele Başbakan’ın
“ucube” sayıp kaldırttığı “heykel” meselesi gibi değil; yürüyen bir hukuki
süreç var, mülkiyet ve müktesep hak sorunları var. Ama İstanbul’un tarihi silueti
öylesine tahrip edilmiştir ki, hukuka uygun çözüm getirmek iktidarın
sorumluluğundadır. Zaten planı yapan da ruhsatı veren de iktidarın
belediyeleriydi. HUKUKUN YOLLARI Madem mülkiyet ve müktesep hak gibi sorunlar
var; ne yapılabilir? Yollardan biri kamulaştırıp yıkmaktır. Fakat dün bir idare
hukuku uzmanı dikkatimi çekti. Kamulaşma rayiç bedel üzerinden yapılacağı için
devlete çok pahalıya mal olur. Çözüm için anahtar, Zeytinburnu Belediyesi’nin
yıkım kararı almasıdır! Ama, gökdelenleri yasaya aykırı bulan 4. İdare
Mahkemesi sadece planı ve ruhsatı iptal etti, yıkım kararı vermedi.
Sahiplerinin mülkiyet ve müktesep hakları da var... Bu durumda belediye yıkım
kararı alabilir mi? Bir Danıştay uzmanının uzun cevabının özeti şöyle:
“Belediyenin böyle bir karar alması üzerine tabii gökdelen sahipleri itiraz
eder, ‘yıkım’ konusu bu şekilde Danıştay’ın önüne gelir. Danıştay elbette
mülkiyet ve müktesep haklarını dikkate alır fakat böyle olağanüstü durumlarda
yıkım yapılabileceğine dair yeni bir içtihat yapabilir. Dünya Kültür Mirası ve
Anayasa’nın 90. maddesi gibi güçlü gerekçeler var çünkü!” Bu durumda, silueti
kurtaracak miktarda yıkım yapılır, firmaya “rayiç bedel” değil; sadece maliyet
üzerinden “tazminat” ödenir. 560. YILDÖNÜMÜNDE Uzun, teknik, hukuki ayrıntılara
girmiyorum. “Plan iptali” ile “ruhsat iptali” arasındaki farkın hukuki
sonuçları üzerinde de durmuyorum; olayımızda ikisi birden var üstelik. Üzerinde
durmak istediğim konu, sorunun çözümünün “siyasi irade”ye bağlı olmasıdır.
Bugün 29 Mayıs Çarşamba, İstanbul’un fethinin 560. yıldönümünde, Sayın
Başbakan’a seslenmek istiyorum. Bin yıllık, beş yüz yıllık ‘Tarihi Yarımada’nın
ve Sultan Ahmet Camisi’nin emsalsiz siluetinin ucube gökdelenler tarafından
bozulmasının vebali, Çamlıca’ya beton cami yapmakla kaldırılamayacak kadar
ağırdır. Hukukta bunu gidermenin yolları da var, yeter ki siyasi irade
konulsun.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder